Karşımdaki kişinin zaaflarını gördüğüm anda, iki seçenek belirir kafamda; görmezlikten gelmek ya da karşı tarafın bunu görmesini sağlamak ki düzelebilsin. Tabiyatıyla benim karşımdakilerden beklediğim bana zaafımı göstermeleridir. Aslında üçüncü bir seçenek daha var ki bu da insanlığa dahil ve zaman zaman farkında olarak ya da olmaksızın herkesin tercih edebildiği bir seçenek. Zaafları görmek ve sömürmek. Hani şu emperyalist dediklerimizin yaptıkları şey. Bir ülkenin bir alanda açığını gördüğünde, bir kemirgen gibi o açığı ısırmaya delmeye; o yarayı genişletmeye çalışır emperyalistler. Ve başarılı emperyalistlerin eserleridir bugün dünyayı birinci, ikinci, üçüncü diye bölerek konuşmamız. Yine bu oyunun sonucudur kimi ülkeleri "hiç" saymamız. Zalimce bir ruh halidir; sömürmek, sömürgen olmak.
İnsanın kendi zaaflarını sömürdüğü kendi kendini sömürdüğü durumlar da var. Hani bir yaranızın kabuk bağlamış olmasına aldırmadığınız ve onu tekrar kanattığınız anlardan bahsediyorum. Sizi çok mesut edecek bir sonuç elde edeceğinize emin olduğunuz anlarda bile zaaflarınız yüzünden o yoldan kendi kendinizi caydırıyorsunuz. Bir sevgiliniz var ve beraber çok güzel günler göreceğinize eminsiniz, ama aslında esmer olan bu sevgiliniz sizin tipiniz değil de mesela kumrallara zaafınız var, bir bakıyorsunuz o beraber mutlu olacağnıza emin olduğunuz kişiden vazgeçievermişsiniz. İşte bu, içimizde yaşayan diğerlerinin, asıl bizi sömürdüğü andır. Bu anlarda, içerimizde sömürülmekte olan, erdem sahibi ama güçsüz kalmış yanımızdır. Kötü dediğimiz şey, dünya üzerinde kendi kendimizi ve akabinde de diğerlerini sömürdükçe artacaktır. Kendi kendini sömüren insanlar bir bakıma iç küreselleşmelerini tamamlamaya çalışmaktadırlar ve birer erdem törpüsüdürler. Kıyamet denen büyük yok oluş da bu insanların kemirerek büyüttükleri sonsuz hacimli delikten çıkıp gelecek ve sonunda tüm insanlığı yutacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder