31.7.08

the bell tolls for unforgiven

uyma sevgili uyuma
artık uyulmayana uy

suya çevir ey sevgili bakışını
göğe çevir
izle hayatın akışını
gerçi biliyorsun
bunu çok kez yapacaksın

ama göğe çevrilmiş olan ölmekteki gözü
seyretmekte son kez gökte beliren yüzü
işte diyor bunu son kez yapacaksın

pişmanlıklar içinde ölmeye hazırlanan
o yaşlı adamın içinden geçenleri duy
yırt gitsin tüm kullanım kılavuzlarını
artık sadece uyulmayana uy

uyma sevgili uyuma
artık uyulmayana uy





*

25.7.08

LUNAPARK

Kanıma karışan en limonlu anlarımın tanığı,
Bir tek o duyuyordu biliyorum sevinç çığlıklarımı ve hemen ardından azalarak duyulmayan kalp çarpıntılarımı.
Çırpınan ve kusan bir genç adamın, ortalarına yığıldığı o hoş zaman geçirme makineleri; onlar, sabaha karşı ışıkları söndüğünde, kimi korkuttuklarını iyi bilirler. İşte şimdi ortalarında yatan, onlara meydan okumaya gelip mağlup olan o adam, her gece penceresinden tir tir titreyen gözleriyle onları izleyen o mutsuz ve korkusuz adam...
Evrenin tüm lunaparkları terk edilmiş eğlencelerin, yapmacık iyiyimlerin, yalnız sevişmelerin, olmaz umutların, aydınlatmayan ışıkların ve iyiyi kötüyü karıştıran karşılaştıran, çocuk cıvıltılarının ölüm çığlıklarına karıştığı bir hengameydi aslında ve o bu yüzden buradaydı,
sonra ucuz deniz kumunun üstünde yatan cesedinin kafasını kaldırdı:

Beni bir gondolun altına göm prensesim
hızla inerken içindeki aç maymunlar
ciğerlerine dolsun ölü nefesim

Limon tozu azalırken kanımda
Eteği prensesin, tertemiz alnımda
Bir sigara uğruna halkalar yedim burnuma
Bir hiç uğruna eğlendim seninle doya doya
Kıvrılırken göğün ucunda dönmedolap
Bıraktım kendimi aşağı
Çok eğlendim lunapark
Orada kaldı cesedim bir gondolun altında
Korkmayın benim dolaşan aç karnınızda







*

21.7.08

bugünden başlar her şey

sabah;
"'tütün çocuklar'ın cesetlerinin üzerinden başlayan"

oturduğum bacak arasından
dudaklarının sonsuz aralığına
bu eski binaların arasından
bir çıkar yola bağla beni
hadi bağla artık
kara çarşaflarla, beyaz örtülerle
kafa atılası mezar tahtalarına
saçının özenli örgüleriyle
bağla
yetiyor boğmaya zaten
ölüm gibi oluyor
oram buram

ve akşam
çöpçünün götürdüğü cesetlerle okunan ezanlar
seni özler inanırken uzakta olduğuna
onu ister diğeri sanarken seni
diğerini sever ve bilir seni bulduğunu
bulunca bağlandım sanınca, kanınca yani
tüm gözlerinle; içi yeşil yeşil
gözlerinin mor mor altından bir de
iki sevdiğim renk oluveriyorsun
her yer karanlık olmadan hemen önce

ve gece
senin üzerinden başlarsam saymaya
güneş doğana dek üzerinden batarsam
sabah malum çocukların cesetleriyle uyanıyorum





*

18.7.08

özenerek

ne zaman bir başkasını tanısa
hemen bu o derdi safça
kalbinin arkasından dolaşarak yaftalardı herşeyi
kaybettiklerini aramazken
kazandıklarını bağrına basardı büyük bir riya ile
oysa zaten bu öğretilemeyendi bile
ki doğru olan tüm kitaplarda yok sayılandı

bugünden başlar herkes yolculuğa değil mi deniz
denize tükürsen de bi bok olmaz değil mi
işesen sıçsan deniz hala deniz
oysa sümüksü bir damlaydık biz
oysa sümüksü bir damlayız biz

Kabul, çabuk, oku bunları
ne zaman tanıdım seni bilmiyorum
ama sen o sun
farklı olan ama aslında olması gerekensin
burası arka kapısı kalbin
hoşgeldin hoşgeldin







*

11.7.08

bana yazsaydın ben de sana yazardım

mutlu ol
sen bugün gülmeyi öğrendin
bir kadının dudak boyasından akarken

sen bugün kanmayı öğrendin
bir kadının gözyaşlarını içerken

sen bugün aldanmayı öğrendin
bir kadının portföyünde savrulurken

çünkü sen bugün bir kadını öğrendin
mutlu olmayı öğrendin yani
çünkü sen bugün anladın ki
aşık gülmeyi bilene olunur
olunur da nolur
peki olunur da nolur






*