26.8.20

ORMAN

Bir kelime bazen o kadar anlamlı olabiliyor ki, peşine düşüyorsun. Arıyorsun her yerde; anlattıkça anlıyorsun. 

Ne aşk, ne ülke gündemi, ne hastalık

Gece bir telefon gelince geç saatte, birini son kez öpemeden gitmiş olabileceğini hissediyorsun. 

O denli anlamlı ki geri kalan her şey anlamsızlaşıyor.

Bir korkaklık, duygusal bir zayıflık değil bu anlattığım, hem ben kimim ki anlatacak.

Bir ağacın gövdesinden kollarımı doladığım, bir hayat geçti gidiyor. Kaldırıp gökyüzüne diktiğim gözlerimle binlerce yaprağın hışırtısı sûr gibi üflüyor kulaklarıma.

Kalabalık sımsıkı örülmüş ağaçlar; yere bile düşemiyor, ayakta kalıyor senden geride kalan.






20.7.20

Balkonu olmayan evler şehri

Geçmiş olsun ona, üçü yapan dördü de yapar değil mi? 
Beş altı... Ya eksilen ne olacak onu kimse görmüyor,  duymuyorsa? Her şeyin sorumlusu o biliyorum, yarım kalan bir kitap nasıl da onur kırıcıdır, iyi de olsa kötü de olsa bir son yazmalı bu cinai hikayeye. O son işte hiç olmasın istedim. 

Bir sürü terk edilmiş otel odasında, gemilere komşu aşağı atlamaya çağıran balkonlarda, kışın penceresi açık içeri kar taneleri davet eden bir camın kenarında aşkı arayan iki insanın öyküleri nasıl ayrıo yollara gitti. Birbirinin anlamını bu kadar derin sorgulayan kaç kişi vardı ki? İç çamaşırıyla denize giren bir küçük kadın ve bir gölde kaybolup nasılsa o denizde ortaya çıkıveren bir adamın hikayesi nasıl oldu da bir normale yenik düştü. 

Mutluluk ne kadar zor olabilir ki, evet soruyorum. Ben mutsuz değilim belki; ama mutluluktan başka bir oda da var bu evde. Pişmanlıklarla, hak ettik bunularla, öyle olması gerekiyordularla dolu muhasebeler var bir kitaplık dolusu.

Haksızlık edemem çok seviyorum o küçük kadını hala, ama evet küçük bir de kız var artık. Muhtaç..

Yeşil gözlü küçük canavarım açtı gözlerini ama artık yorgun. Başka soluklarda başka yollarda kayboldu kalem tutan eller. Arkamızda bıraktığımız ekmek parçalarını da avcılar yediler. Yolun neresindeyiz onu bile bilmiyoruz. Bilmiyorum. Sadece üzgünüm. Keşke görsen beni.





14.7.20

Fasılalı

Kırmızıda dur yeşilde geç
Önce bir ayak sonra diğeri tekrarla kendini
Saatler öncesinde yola çıktı sana doğru o kaza

Tüm organlarının çekildiği o anı düşün. 
Bir mıknatısın güdümünde dans eden metal parçacıkları gibi seni coşturan, o yapışıp kaldığın şey; işte O'sun sen. Rüzgar dolu bir adi poşet gibi uçuşuyorsun. Yüksekte ama bomboş. 

Çelik bir vücudun ağırlığını taşıyan bir kalbin var senin. Bundan ala yük mü olur?

Bıraktım yer çekimine, yemin ederim özledim, gör beni, duy beni.