23.1.10

doğum günü

R.W tertemiz yatağı yerine, döşemenin üzerinde uyandığında, saat henüz sabahın erken saatleri idi. Şaşırmadı, çünkü bu haftalardır böyleydi. Gece geç saatlere kadar düşünceler içerisinde yuvarlanıyor, kimi zaman arkadaşları için ama çoğu zaman da kendisi için dertlenip duruyor, derken nasıl olduğunu anlamadığı bir uykuya dalma hali oluyor, deyim yerindeyse sızıyordu. Düşüncelerinin şiddetinden olsa gerek, son iki gündür yatağının dışına taşmaya başlamıştı. Dün gibi bugün de yatağının bir kaç karış uzağında boylu boyunca yerdeydi.Kafasını yavaşça kaldırdı, karanlıkta kedisinin korkudan büyümüş göz bebekleriyle karşılaştı. Onu ürkütmeyi gerçekten istemezdi, ona adıyla yumuşakça seslenerek rahatlatmaya çalıştı.

Winy, winy bak benim. Sadece gözlüğümü düşürdüm winy, karanlıkta bulmak zor oluyor biliyorum ama benim işte winy. Wİny sakinleşmek bir yana iyice ürkmüş bir halde dolabın altına saklandı. Salak kedi diye düşünerek doğruldu. Bir arkadaşı geçen sene tam da bugün getirmişti onu. Aldığı en güzel şeydi o gün. Onu seviyor ve fakat winynin kendisinden korkmasını bir türlü engelleyemiyordu. Kendisinden korkulmasından da nefret ediyordu. Çünkü bunun çok uzun olan boyu ve buna paralel çok zayıf olan vücudundan kaynaklandığını düşünüyordu. R. nin boyu 2 metrenin üstündeydi. Winy onu her gördüğünde önce onu baştan aşağı süzüyor ve bir kenara siniyordu. Ürktüğü açıktı ve bu yüzden defalarca evden kaçma girişimleri olmuş ve bir keresinde sabah vakti camın önünde oturan Wİny, R.W nun güneşe bakarak bedenini germesinden ödü koparak camdan aşağı atlamıştı. Bereket aşağıdan geçen bir kum dolu kamyonun içine düşmüş ve sağ kurtulmuştu.. Şimdi winynin korkmaması için içeriyi aydınlatmak düşüncesi saçma geldi ona. Ama bu kez ürken kendisiydi. Işığı açmak için bir kaç adım yürümesi gerekti.
Doğruldu, ama bu kez odasında iki ayrı ışık olduğunu anımsadı. Ya sağa üç büyük ve sonra sola bir yarım adım atarak kapının hemen yanındaki anahtara ulaşacak ya da biraz önce üstünden düştüğü yatağının etrafından veya üstünden aşarak komidinin üstündeki abajura ulaşacaktı. Uzak olan ışığın daha büyük bir aydınlatma yaratması değil ama abajurun yatakla ilgili olması onu sağa doğru üç büyük adım atmaya itti. Çünkü şu anda üstünden atıldığı yatak gerçek bir muammaydı. İlk adımı attığında dolabın altından ortalığı kolaçan eden kedinin gözleri görüldü. İkinci adımda kafasını alçak olan (gerçi pek alçak sayılmazdı)avizeye çarptı. Üçüncü adımda ise ayağının altında kırılan bir şey fark etti. Bu muhtemelen gözlüğüydü. Sonra sola bir yarım adım attı, şimdi elleri ve gözleriyle lambanın anahtarını arıyordu, elini duvarın soğuk yüzeyinde bir hayli gezdirdi. O da ne! Ortada anahtar denebilecek hiç bir şey yoktu. Sadece pürüzlü ve insanın genzini yakan kireç kokusuyla bir sade duvardı bu. Yanılmış olması mümkün değildi. Tam kapının yanında duruyordu o düğme ve aylardır içeri her girişinde sağ kolunu ezbere uzatır ve ışığı açardı. Ama şimdi yoktu işte. Sonra bir an aklına, karanlığın bir oyunu olarak kapının yanına değil de, bir pencere veya bir dolap dibine gelmiş olabileceği geldi. Diretmekten vazgeçip diğer ışığa yönelmeliydi. Şimdi büyük bir hızla gerisin geri yatağının yanına dönüyordu, abajurun yaldızlı püskülleri sayesinde ışığa ulaşabilecekti. Şimdi abajurun yanına sadece bir adım kalmıştı. Ellerini abajura uzattığında elinin ıslak ve yapışkan bir şeyin içine girdiğini fark etti. Sonra bunun ne olduğunu anlamak için ellerini yüzüne götürecekken, bir güç onu hızla aşağı çekti.

R.W şimdi yerdeydi, saşkın ve nefes nefeseydi. Onu alaşağı eden bu şey neyse, hala kuvvetle sarsıyor ve bitmek tükenmez bir süreklilikle yatağın altına doğru çekmeye çalışıyordu. O ise bir yandan winynin gözlerine takılmış ondan dahi yardım istiyor bir yandan da halıya dişlerini tırnağını kazımış bu güce karşı tutunmaya çalışıyordu. Korku o kadar büyüktü ki çığlık atacak kadar bile soluğu kalmamıştı. Hem çığlık atsa da onu duyacak kimse olmadığına emindi. Sadece şu yaşlı Benjamin. O da aşağı inene kadar, yeni bir ölünün mezar üstünü bin bir çeşit ot bürürdü.

Sonra birden tüm bu şaşkınlığı bir kenara bırakıp, olanı biteni anlamaya çalıştı. Şimdi ne artan ne de azalan fakat devamlı aynı güçle onu emen bir vakum gibiydi berideki ve kendisinin şu çok sevdiği kadife pantolonunun büyük askıları sayesinde rahatlıkla zapt edildiğini fark etti. Ama bu pantolonu bir takım mandal ve bir leğene değişmemiş miydi ihtiyar Benjamin? Hem ne yani pijamasını giymemiş miydi? Öyle sokaktan girdiği gibi yatağa mı bırakmıştı kendini mandal parası pantolonla. Hiç olacak iş değil dedi kendi kendine. Ben; yatakta; pantolonla hem de siyah; kadife! Olacak iş değil!
Bunları bir dakika düşündü ve şimdi yavaş yavaş gücün istikrarına yenik düşerek kaymaya başladı ve kalçasına kadar yatağın altına çekildi. Fakat buradan sonra yatağın diğer yanından çıkması gerekti. Bu düşünce onu rahatlatmıyor fakat tahminde bulunabileceği bir durum onu normale yakınlaştırıyordu. İki metreyi geçen boyu ve yatağın bir buçuk metrelik eni bunu gerektiriyordu. Biraz sonra kazın ayağının hiç de öyle olmadığını anladı. Hissettiği kadarıyla bu gittiği yer yatağın diğer yanı değil hala altıydı. O bu düşünceyle irkilirken birden bir ses işitti.
-Unuttular beni, unuttular beni....

Sürekli aynı tonlamayla devam eden bir müzik gibiydi bu iki kelime. Devam ediyor devam ediyordu. R.W bu sesi hemen tanıdı. Tanıdığında da gerçekten ürkmüştü. Çünkü düpedüz kendi sesiydi bu. Ve hemen ayaklarından onu tutan o şeyden geliyordu. Korkunun süresi uzadıkça cesaret ortaya çıkmıştı. R.W. artık dönüp arkaya bakmanın zamanı geldiğini düşündü. Bir yandan pantolonuna asılan el, bir yandan kendisine ait bir ses. Hepsi arkadaydı. Hepsi arkada kalmıştı.

Ağır ağır ve gözleri kapalı döndü, gözlerini açtığında Benjamin karnının üzerinden ona bakıyordu. Elinde winy nin tüyleri vardı. Ellerini pantolonundan çekti, kafasını yatağın altından çıkardı. Aynı hızla beriki de çıktı yatağın altından. Işık şimdi açıktı. Etrafta onlarca insan vardı ve hepsi ona bakar durumdaydı. Hepsinin yüzünde birbirine benzer bir gülümseme ve yüz kasılması mevcuttu.
Unutmadık seni R. dedi kızıl saçlı güzel olanı, yeter ki kaçma bizden.

R.W pantolonunu düzeltti, ellerine ayaklarına dökülmüş krema ve çikolatayı fark etti. Gözlükleri kırılmış ve winy dolaptan bir türlü çıkarılamamıştı. Elindeki erimiş çikolatayı yaladı. Sonra kalabalığa karıştı. Bir köpeğin kendi aletini yalayarak, temizlenmesi ve sonra toza toprağa severek ve boylu boyunca uzanması gibiydi yaptığı.



*Dennis Warhol*

Hiç yorum yok: