Öyle bir haldi ki halim, her sokağa adım atışımda gerisin geri eve döndüm. Yüzüme bakmasın istedim çünkü kimse, ben de bakmayayım hatta kimseye... Hissedilmesin yokluğum, varlığım dert edilmesin, kuşları korkutmasın adımlarım, kedileri rahatsız etmesin ıslığım. Yine de gözünüze batıyordum işte. Çay ısmarlıyor, içki söylüyordunuz, sonra da çarpıyor, sataşıyor, küfrediyordunuz.
Oysa dünyada bu kadar çok insan olmasını isteyen ben değildim. Annem ve kedi bana yetiyorlardı.
Gerisi kuru bir toprağın artıkları, zorunuza mı gitti? Siz değilsiniz ben olan. Size ispat edecek, sizden gizleyecek bir şeyim olmadı ve olsaydı emin olun bunu çok iyi yapardım.
Korkun benden ve sizi bulamayacağımı umut edin. Beni bulamayacağınızı umut ederek, tüm sokak başlarındaki mum satan kızlara olmayışımı ezberlettim.
Tüm bu korkular nasıl da yordu beni, ellerimi ayaklarımı serbest bırakıyorum, artık sizi tutacak gücüm de kalmamıştı.
Vay vay vay koca götlü aşk tanrısı, oku bir türlü saplayamadan bana işte ölüyorsun. Bu kadar özgürleştiğimi bir yazıda hiç hatırlamıyorum biliyor musun.
***denniswarhol***
29.6.09
18.6.09
Gitmek İçin Hazırlıklar
Büyük bir taş aldı ve kolundan çıkardığı saatine vurmaya başladı, vahşi bir adamın bir yılanın başını ezişi gibi vuruyordu zaman makinesine. Neydi ki vahşi değildi de? Şehirli mi demeliydi bu içindeki nefretin adına? İnsanın kendisine duyduğu nefret.
Uzandı sonra sırtüstü. Çekirge sesleri, otlanan hayvanların homurtuları, bir yandan da bok varmışcasına etrafında saltolar yapan sinekler. Başka da bir şey görünmedi gözüne. Eksik olan fazla olan ne varsa bulmak için gelmişti buralara. Yaşadığı şehirde de bulamaz mıydı sanki? Bilemiyorum dedi, belki de düşünmek için bahanelerim olmuştur buraya gelmekle. Cebinde sigarası, beline bağladığı bir kuru ekmek içinde biraz köy peyniri ve elindeki su şişesi... Şu anda başka bir şeyi yoktu. Yo hayır onunki bir şehirlinin utanmaz ve geçici köylülük heveslerinden biri değildi, bir sadeleşme kaygısı hiç değildi. Neydi derdi onu bulmaya gelmişti aslında tam olarak.
Gömlek kollarını yukarı sıyırdı. Çocukken mavi akacak diye kestiği bileklerinden boşalan kırmızı kana ne kadar şaşırdığını hatırlayıp güldü. Sonra iyi adamdır diye güvendiği insanlar geldi aklına. Onlara da gülüp geçebilmeliydi. O kadar kolay olmasa da, bunu başarabilmek için buradaydı belki de. "Hayattaki dertlerini değiştirebilmek için."
Ona ayda yirmi bin lira da verseler artık dönmeyeceği işini düşündü. Sabah gidip akşam çıktığı, gün kararana kadar hapis tutulduğu yarı açık cezaevini... Çok çalışmanın bu olmadığını biliyordu, ama yine de halime şükür dememişti hiç. Onu korkutan parasız kalma korkusu tekrar damarlarında dolaşmaya başladı. Açlığın rengi damarlarında akmamıştı bugüne dek. Arkadaşlarına sorup duruyordu sürekli: Hiç aç kaldınız mı?
Gözleri göğe daldı. İnsan böyle dağ başlarında dünyanın döndüğünü pek anlamıyor galiba diye düşündü. Bir binadan diğer binaya geçen güneş yoktu burada, sabah simitçisi, öğlen yemekleri, akşam 5 çayı gibi zırvalıklar bize zamanın geçtiğini unutturmuyorlardı bir türlü. Koluna baktı alışkanlıkla. Olmayan saatin izi hala duruyordu. İzleri başka izler silecekti elbet.
Güneşin acımasız ışıklarına doğru bakmak için kafasını kaldırdığında üzerinden geçen bir uçak farketti. Uçağın gölgesi bir hayalet gibi düştü dağın üzerine ve hızla kayboldu. Kalktı ve daha tenha bir yer için yürümeye başladı.
*denniswarhol*
Uzandı sonra sırtüstü. Çekirge sesleri, otlanan hayvanların homurtuları, bir yandan da bok varmışcasına etrafında saltolar yapan sinekler. Başka da bir şey görünmedi gözüne. Eksik olan fazla olan ne varsa bulmak için gelmişti buralara. Yaşadığı şehirde de bulamaz mıydı sanki? Bilemiyorum dedi, belki de düşünmek için bahanelerim olmuştur buraya gelmekle. Cebinde sigarası, beline bağladığı bir kuru ekmek içinde biraz köy peyniri ve elindeki su şişesi... Şu anda başka bir şeyi yoktu. Yo hayır onunki bir şehirlinin utanmaz ve geçici köylülük heveslerinden biri değildi, bir sadeleşme kaygısı hiç değildi. Neydi derdi onu bulmaya gelmişti aslında tam olarak.
Gömlek kollarını yukarı sıyırdı. Çocukken mavi akacak diye kestiği bileklerinden boşalan kırmızı kana ne kadar şaşırdığını hatırlayıp güldü. Sonra iyi adamdır diye güvendiği insanlar geldi aklına. Onlara da gülüp geçebilmeliydi. O kadar kolay olmasa da, bunu başarabilmek için buradaydı belki de. "Hayattaki dertlerini değiştirebilmek için."
Ona ayda yirmi bin lira da verseler artık dönmeyeceği işini düşündü. Sabah gidip akşam çıktığı, gün kararana kadar hapis tutulduğu yarı açık cezaevini... Çok çalışmanın bu olmadığını biliyordu, ama yine de halime şükür dememişti hiç. Onu korkutan parasız kalma korkusu tekrar damarlarında dolaşmaya başladı. Açlığın rengi damarlarında akmamıştı bugüne dek. Arkadaşlarına sorup duruyordu sürekli: Hiç aç kaldınız mı?
Gözleri göğe daldı. İnsan böyle dağ başlarında dünyanın döndüğünü pek anlamıyor galiba diye düşündü. Bir binadan diğer binaya geçen güneş yoktu burada, sabah simitçisi, öğlen yemekleri, akşam 5 çayı gibi zırvalıklar bize zamanın geçtiğini unutturmuyorlardı bir türlü. Koluna baktı alışkanlıkla. Olmayan saatin izi hala duruyordu. İzleri başka izler silecekti elbet.
Güneşin acımasız ışıklarına doğru bakmak için kafasını kaldırdığında üzerinden geçen bir uçak farketti. Uçağın gölgesi bir hayalet gibi düştü dağın üzerine ve hızla kayboldu. Kalktı ve daha tenha bir yer için yürümeye başladı.
*denniswarhol*
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)