8.12.06

kadavra (2)

hayır öyle değil dedikçe ben, sen başka başka sorularla devam edeceksin düşünmeye. Sen düşünmeye devam ettikçe - tazeleyen şelalelerin altında, acı çekmekten hoşnut görünene kadar devam ettikçe- ben sana - yalan da olsa doğru da olsa- öyle değil diyeceğim. Çünkü dürüstlük bunu gerektirir. Çünkü hiç birimiz doğru nedir bilmiyoruz. Parmak aralarımı açık bırakıyorum. Akşam geç gelirsen sessizce sok tüm parmaklarını içime, hasta bir köpeğin ılık nefesi gibi. Süzülen herşey rahatsız edicidir çünkü. Umrunda değil biliyorum, bu kadar inkar, bu dürüstlük budalası tavırlar.
Seni sonsuza dek ıslatıp yenilemek ellerimde olsaydı bunu yapar mıydım diye sormuştum. Yapardın demiştin. Evet, sonra iki ruhumun arasına çektiğim çamaşır iplerine asıp bırakırdım seni güneşin şefkatli gülüşlerine. Böylece o ıslak farelerden bir farkımız olurdu. Ama senin sanıların bizi topal bir çingeneye dönüştürdü. Bu sağaltıcı, bu arşa çıkarıcı müziğe çok fazla eşlik edemiyoruz ki hep bu yüzdendir ancak kırık ayaklı masalarla postal beyinli iktidarlara karşı çıkabilişimiz. Olsun demek istiyorum senin de olsun demeni istercesine. Elimi hiç bir yerine değdirmeden içine dokunuyorum ve karın boşluğuna bir gelecek bırakıyorum, şimdi ordan bir piç peydahlanmalıdır ve bu arşa çıkan müziğe bütün ruhları ve ayaklarıyla eşlik etmelidir.
Bekle bizi Transilvanya...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

gittim. gördüm. kana sulak düşler karıştıran ağızlardan, malukat içeren öyküler dinledim geldim. sana anlatamadım. çünkü sen kırmızı tuğlalı duvarlarına beni ben olmayan yetilerle savsakladın. ben gittim gördüm kapıları yedim, ağladım, ağardım ve trasinvanyada herhangi bir gömütlüğe bırakılacak emanetine şükranlar bağışladım