Öyle bir yer ki; kötü olanı sürekli yapar hale gelerek onu kabullenmiş, kendinden sayabilmiş.
Belki de; "zaten bir gün batıp gideceğiz ne uğraşıyoruz ki" diyerek vurdumduymaz tavırlarla devam ettiğini sanıyor bu hükümranlığın. Oysa ne bir başka Mesihin çıkıp kurtaracağı, ne de öyle kolay tasfiye olacak bir ülkedir Türkiye.
Sorun çıkaracağına inanılan mevzuları gündem olarak kabul etmeyen, gündemine alanları hemen terör yandaşı ilan edebilen bir medya ve hükümet sisteminden teşekkül bu topraklarda,ülkeyi aydınlığa götürüp götürmeyeceği bir yana, tartışmaya açılsa bile belki iyi sonuçlar doğurabilecek öneriler büyük bir korkuyla engelleniyor, fikir ve öneri sahiplerini aforoz etmekten ise kaçınılmıyor.
Toplum yaşamını iyi duruma sevk için, demokratikleşme için çıkarılan hiç bir yasanın uygulanmadığı ve fakat kötüye kullanılabilecek yasaların hemen hem de tam hakkıyla kullanıldığı bir toplum, bir coğrafya. 2007 yılında POLİS VAZİFE VE SALAHİYET KANUNU'nda yapılan değişikliklerle polisin silahını bu insanların kafasında göğsünde özgürce kullanabilmesine olanak tanındı. Yine aynı hükümet eylem ve yürüyüş özgürlüğünü genişleten kararları Avrupa Birliği'ne uyum çerçevesinde 2004 yılında almıştı.
Yani bir yandan dışarıya hoş görünmek için bir kaç kelime oyunu yapılarak kanun yapan dalkavuklar, ama diğer yandan kendi halkından ölesiye korktuğu ve olur ya bu özgürlükler bize engel olur diye kendi canavarlarını silahlandırmak ve kurşunlarını özgürce savurabilmelerine olanak veren ağzı kanlı kodamanlar.
Sonuç: Uğur Kaymaz (13), Engin Ceber, Çağdaş Gemik gibi adı bilinen ve adları bilinmeyen onlarca insanın polisin rahatça silah kullanabilmesi, işkencelerine rahatça devam edebilmesi sonucu can vermesi.. Daha garibiyse bunu toplumun diğer bireylerinin geviş getirerek izliyor olması.
Kendiyle sürekli kavga eden, her allahın günü birbirini kazıklamaya, birilerine tecavüz etmeye çalışan, sonra da biz neden bu kadar yalnızız diyebilen aydınların ülkesi. Halkı haksız yere öldürülürken sesini çıkarmayıp, Avrupa Birliği gibi yabancı topluluklara laf atarak prim yapan sahte vatanseverlerin ülkesi.
Bu şizofren topluluk, farklı olanı recmederek daha ne kadar yaşayabileceğini sanıyor. Vatanın bütünlüğü uydurmasının içi boşalmış bir toprakla ne işe yarayacağı düşünülüyor, zorunlu bağlılıkla bir halkın nasıl verimli bireyler olabileceğine inanılıyor. O halkı Gönüllü bağlama yoluna gitmeye çalışanları vatan haini ilan etmenin neresini milliyetçilik sanıyor.
Bugün Yunanistan'daki gençlerin sokaklardaki isyanı, bu coğrafyanın karşı kıyısında yanan bu alev bu topraklara da ışık vermelidir.
*** Dennis Warhol ***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder