Beş altı... Ya eksilen ne olacak onu kimse görmüyor, duymuyorsa? Her şeyin sorumlusu o biliyorum, yarım kalan bir kitap nasıl da onur kırıcıdır, iyi de olsa kötü de olsa bir son yazmalı bu cinai hikayeye. O son işte hiç olmasın istedim.
Bir sürü terk edilmiş otel odasında, gemilere komşu aşağı atlamaya çağıran balkonlarda, kışın penceresi açık içeri kar taneleri davet eden bir camın kenarında aşkı arayan iki insanın öyküleri nasıl ayrıo yollara gitti. Birbirinin anlamını bu kadar derin sorgulayan kaç kişi vardı ki? İç çamaşırıyla denize giren bir küçük kadın ve bir gölde kaybolup nasılsa o denizde ortaya çıkıveren bir adamın hikayesi nasıl oldu da bir normale yenik düştü.
Mutluluk ne kadar zor olabilir ki, evet soruyorum. Ben mutsuz değilim belki; ama mutluluktan başka bir oda da var bu evde. Pişmanlıklarla, hak ettik bunularla, öyle olması gerekiyordularla dolu muhasebeler var bir kitaplık dolusu.
Haksızlık edemem çok seviyorum o küçük kadını hala, ama evet küçük bir de kız var artık. Muhtaç..
Yeşil gözlü küçük canavarım açtı gözlerini ama artık yorgun. Başka soluklarda başka yollarda kayboldu kalem tutan eller. Arkamızda bıraktığımız ekmek parçalarını da avcılar yediler. Yolun neresindeyiz onu bile bilmiyoruz. Bilmiyorum. Sadece üzgünüm. Keşke görsen beni.