ölümden konuşmak istemiyorum
kanın çekilişinden, ışığı sönen gözlerden, pelteleşen ruhlardan
bir berberin süpürgesinde birleşen sarı siyah saç tellerinden mesela
bir deniz kumuna düşen sigara külünden
bir heyecan anında ağza alınan tırnak uçlarından
burcunu bir sabah gazeteden okurken kahvesini yudumlayan bir ihtiyar kadından
sevgilisinin koltuk altında dünyanın en güzel kokusunu bulan bir adamdan
karın boşluğunda yeşeren bir ömürden
ve yaşlı bir ağacın gölgesinde karnını doyuran bir serçeden
savaş yerinden sağ salim kurtulan bir askerin gizli sevincinden
ölüm anını pişmanlıkla yaşayan bir başka askerden
hayır ölümden konuşmak istemiyorum
bir yaranın ıslak çaresizliğinden
bir kurşunun delip geçtiği insan derisinden
toprağa karışan kanla beslenen karınca sürülerinden
yemyeşil bir sabaha huzurla uyanan yaylalardan mesela
yaprak uçlarındaki suya uzanan güvercinlerden bir yaz günü
avuçlarında bir demet papatyayla annesini arayan kız çocuğundan
meme uçlarını ısıran bir bebeğin dişlerinin beyazlığına karışan süt damlalarından
sonra mutlulukla yaşlanan insanların yine çaresizliğinden
toprağa aşık bedenlerden
yorulan bacaklardan, sırtlardan, ağıran dizlerden, topuklardan
artık hazırım diyen ihtiyar suratlardan
hayır ölümden konuşmak istemiyorum
mezartaşlarına yazılan ucuz dörtlüklerden
bir şairin en güzel şiirinden mesela
elinde bilgelikle tuttuğu kaleminden bir yazarın
kağıda sürtünen kalemin hışırtısından
bir sonraki kelimeyi düşünen o akıldan
ve göz torbalarında taşınan umutlardan sızan yaşlardan
hoş sohbet arkadaşlardan, yalnız bırakmayan dostlardan
belki biraz da yalnızlıktan konuşmak istiyorum yalnızlıktan
bir tabut kadar tek kişilik, bir oda kadar dört duvar
merdivenden düşer gibi acılı
parmak uçlarından yürür gibi sessiz
kapıdan sığmayan bir yatak kadar geniş
bir kenar motel gibi izbe yalnızlıktan
sizi sonunda kafanızı kaldırsanız bir tahtaya vuracak kadar çaresiz bırakan
yalnızlıktan ve ölümden
ikisinden de konuşmak istiyorum
biliyorum ikisinden de kaçamıyorum
"dennis warhol"