Kapının eşiğine iki ayağını birden koyup kendini heyecanla içeri doğru attı. Etrafa pis pis baktı, her yer temiz de olsa onun her şeyi kirli gördüğünü gözlerinden anlıyordunuz. İçerde üstüne çıkabileceği en yüksek şeyi aradı ve bir ütü masasının üzerinde bir cambaz misali durmaya çalıştı, ütü masasıyla birlikte yere yıkıldı; yerde sadece üç saniye geçirdi ve bu kez daha sağlam olduğunu düşündüğü bir başka yüksekliğe tırmandı. Şimdi henüz tam soğumamış odun sobasının üstündeydi. Önce, ıslak çorabından çıkan dumanları izledi; biraz sonra ayağının acısıyla kendini sobanın üstünde durduğu mermer taşa bıraktı.
Şehir en güzel bu tepelerden görünür demişti bir keresinde bir bilgin, neden sonra aynı bilgin çok yükselirsen alçaktakiler seni bir nokta gibi göreceklerdir de demişti. Bilgine küfretti, çorabından çıkan dumanla sigarasının dumanını yarıştırdı.
Yukarı çıkmanın hep bir bedeli var dedi içinden; hiç olmazsa geri dönüşü var..
**deliwarhol**